1. Aile Konutu

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1 Ocak 2002’de yürürlüğe girmesi ile bazı önemli değişiklikler gerçekleşmiştir. Söz konusu değişikliklerden biri de “aile konutu” kavramının Türk hukukuna kazandırılmasıdır.

TMK’da bu kavramın tanımına ilişkin bir düzenleme mevcut olmamakla birlikte, aile konutu; gerekçedeki, doktrindeki, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nün ‘4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’ adlı genelgesindeki ve Yargıtay kararlarındaki tanımlardan hareketle “resmen evli olan karı kocanın birlikte yaşamlarının merkezi haline getirdikleri, bu olgunun dışarıdan bakıldığında da üçüncü kişiler tarafından rahatlıkla anlaşılabildiği ve kaybı halinde barınma hakkının zarar göreceği ortak konut ” şeklinde tanımlanabilir.

İşbu kavram, ailenin özellikle de eşlerin korunması amacıyla Kanunun çeşitli hükümlerine sirayet etmiştir. Buradaki korumadan maksat, aile konutunu, konut üzerinde hak sahibi olan eşin müdahalelerine karşı korumadır.

Aile Konutunun Özellikleri

  1. Aile konutu için bir evlilik birliği mevcuttur.

TMK m. 194 anlamında aile, yasal bir evlilik birliği neticesinde oluşan ailedir. Dolayısıyla hukuken evli olmaksızın meydana getirilen birlikteliklerle, bir konuta aile konutu vasfı kazandırılamayacaktır.

Aile konutunun varlığı yasal evlilik birliğinin mevcut olmasına bağlandığından, bu birliğin ölüm, iptal ve boşanma gibi sebeplerle son bulması halinde aile konutu vasfının da yitirileceği açıktır. Dolayısıyla aile konutunun süresi evlilik birliğinin süresiyle uyuşmaktadır. Ancak, konutun, terk, ayrılık kararı veya birlikte yaşamaya ara verilmesi hallerinde ve iptal ve boşanma davaları esnasında bu niteliğini koruyup koruyamayacağı tartışmalıdır.

Aile konutu üzerinde ayni veya şahsi hak sahibi olan eşin evi terk etmesi durumunda bu eşin evde kalan diğer eş ve çocukların menfaatini zedeleyecek işlemler yapma riski daha yoğun olduğundan aile konutu niteliği ve bu niteliğe bağlanan koruma devam edecektir. Diğer eşin evi terk etmesi durumunda ise bir daha geri dönmeyeceğinin kesin olarak anlaşılması halinde aile konutu niteliği son bulacaktır.

Ayrılık kararı veya birlikte yaşamaya ara verilmesi halinde ve iptal ve boşanma davaları esnasında kural olarak evlilik birliği son bulmadığından söz konusu koruma devam edecektir.

  1. Aile konutu, eşler tarafından birlikte seçilir.

TMK m. 186/1’e göre, eşler oturacakları konutu beraber seçerler.

Beraber seçme zorunluluğu uygulamada pek karşılığını bulmaz. Nitekim eşlerden birinin aile konutunu seçmesi halinde diğerinin rıza göstermesi veyahut belirlenen aile konutunda her iki eşin rızasının bulunması da birlikte seçim koşulunu sağlar.

  1. Aile konutu tek bir konuttur.

Hayatın olağan akışına göre, eşlerin birlikte oturdukları ve olağan yaşantılarını düzenli olarak sürdürdükleri tek bir konut söz konusudur.

Bununla birlikte, değişen dünya düzeni ve genişleyen olanaklarla, aileler hayatlarının bir bölümünü farklı konutlarda sürdürmektedirler. Böyle bir durumda bu farklı konutların diğer gerekli şartları sağlamasıyla aile konutu olarak değerlendirilmeleri ve Kanunun aile konutu korumasından faydalanmaları mümkündür.

 III. Türk Medeni Kanunu Kapsamında Aile Konutu

Aile konutunun korunmasına ilişkin yasal düzenleme asıl olarak TMK m. 194’te yer almaktadır. Bu madde sistematik açıdan eşlerin işlem özgürlüğüne getirilen bir sınırlama olarak “evliliğin genel hükümleri” başlığı altında yer aldığından, eşler arasında mal rejimi ne olursa olsun uygulanabilecek bir maddedir.

1.Eşlerin Hukuki İşlem Özgürlüğüne İstisna: Aile Konutu

TMK m. 193’e göre, “Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, eşlerden her biri diğeri ve üçüncü kişilerle her türlü hukukî işlemi yapabilir”. Dolayısıyla bir eş herhangi bir hukuki işlemi gerçekleştirirken diğerinin onayını veya rızasını almak zorunda değildir.

Bununla birlikte, TMK m. 194, aile yaşantısının en önemli maddi varlığı olan aile konutunu diğer eşin olası müdahalesinden korumak ve eşler arasında menfaat dengesini sağlamak amacıyla “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz” diyerek eşlerin hukuki işlem özgürlüğünü düzenleyen hükme istisna getirmiştir.

TMK m. 194/2 ise rızayı sağlayamayan veya haklı bir sebep olmaksızın rıza göstermeyen eşe hakimin müdahalesini talep etme imkanı tanımıştır.

TMK m. 194 ile diğer eşin rızasına bağlanan hukuki işlemler kira sözleşmesinin feshetmek, mülkiyeti devretmek ve mülkiyet hakkını sınırlandırıcı işlemler tesis etmektir.

2. Kira Sözleşmesinin Feshi

Hükme göre, kira sözleşmesi akdetmek suretiyle şahsi bir ayni hak elde eden eş, diğer eşin rızası olmadıkça işbu sözleşmeyi feshedemeyecektir. Bununla birlikte yazılı tahliye taahhüdünde de diğer eşin rızası aranmalıdır zira bu taahhüt fesih ile aynı hukuki sonuçları doğuracaktır.

Aynı maddenin dördüncü fıkrası, kira sözleşmesinin tarafı olmayan eşe, kiralayana yapacağı bildirimle kira sözleşmesinin tarafı olma imkanını tanımıştır. Bu imkandan yararlanan eş, diğer eşle birlikte kira sözleşmesinden doğan borçlardan müteselsilen sorumlu hale gelecektir. Kiracı olmayan eşin yapacağı bildirim herhangi bir şekle tabi tutulmamıştır.

Kiracı eş, fesih işlemini noter yoluyla yapmak istemiş ve noter, işlemin aile konutuyla ilgili olduğunu farketmişse diğer eşin rızasını aramalı, rıza yoksa işlemi gerçekleştirmemelidir. Aksi takdirde işlem noterde gerçekleştirilmiş olmasına rağmen geçerli bir hukuki sonuç doğurmayacaktır.

3. Mülkiyetin Devri

Eşlerden biri, aile konutu üzerinde mülkiyet hakkına sahip olabilir. TMK m. 194’e göre, bu eş, sahip olduğu mülkiyet hakkını diğer eşin rızası olmadan devredemeyecektir.

Eşler aile konutu üzerinde birlikte paylı mülkiyete sahipseler, eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu hallerde TMK m. 194/1 ile aynı hükmü içeren TMK m. 223/2 de uygulama alanı bulur. TMK 223/2’ye göre, “Aksine anlaşma olmadıkça, eşlerden biri diğerinin rızası olmadan paylı mülkiyet konusu maldaki pyaı üzerinde tasarrufta bulunamaz.”

Eşlerden biri aile konutu üzerinde üçüncü kişilerle beraber paylı mülkiyet sahibi ise, yine pay sahibi eş diğer eşin rızası olmaksızın bu payı üzerinde tasarrufta bulunamaz. Zira eşlerden birinin pay sahibi olduğu konut, bu pay hakkına dayanılarak aile konutu olarak kullanılmakta olduğundan, payın kaybı bu hakkın da kullanımına engel teşkil edebileceğinden diğer eşin rızasının alınması gereklidir.

Eşlerin aile konutunda elbirliği ile malik olduğu durumlarda, TMK m. 702 gereğince eşler, kanunda veya sözleşmede aksine hüküm bulunmadıkça, tasarruf işlemleri için oybirliğiyle karar vermelidirler. Bu sebeple TMK m. 194’ün uygulanmasına gerek kalmaz.

TMK m. 194 hükmü ile hak sahibi eşin aile konutuna ilişkin iradî işlemleri diğer eşin rızasına bağlanmış olup, hak sahibi eşin iradesi dışında mülkiyet hakkının kaybı sonucunu doğuran cebrî satışlar ve kamulaştırma işlemlerinde diğer eşin rızası aranmaz.

  1. Mülkiyet Hakkını Sınırlandırıcı İşlemler

Hak sahibi eş, aile konutu üzerinde mülkiyet hakkı sahibi olmayıp, intifa hakkı veya üst hakkı gibi sınırlı bir aynî hakka dayanarak aile konutunu kullanım hakkı elde etmişse, bu hakkını üçüncü bir kimseye devretmesi halinde de eşinin rızasını almak zorundadır.

Buna karşın mülkiyet hakkı sahibi eşin aile konutunun bulunduğu arazi üzerinde üçüncü kişiler lehine tanıyacağı geçit ve mecra haklarına ilişkin irtifaklar aile konutunun konut olarak kullanılmasını önemli derecede etkilemediklerinden, bu hakların tesisinde diğer eşin rızası aranmaz.

Aile konutunun hak sahibi eş tarafından kendi borcuna veya üçüncü bir kişinin borcuna güvence oluşturması için ipotek edilmesinde ve aile konutu üzerinde tasarruf yetkisini sınırlandıran işlemlerden sayılacağından kat karşılığı inşaat sözleşmelerinde diğer eşin rızası aranmalıdır.

2. Mal Rejimlerinde Aile Konut

1.Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi

Sağ kalan eş, eski yaşantısını devam ettirebilmesi için, ölen eşine ait olup birlikte yaşadıkları konut üzerinde kendisine katılma alacağına mahsup edilmek, yetmez ise bedel eklenmek suretiyle intifa veya oturma hakkı tanınmasını isteyebilir.”,

2. Paylaşmalı Mal Ayrılığı Rejimi

Paylaşmaya tâbi mallar arasında aile konutu ve ev eşyası da bulunmaktadır. Paylaşmalı mal ayrılığı rejiminin düzenlendiği TMK m. 254 ve 255’de aile konutu ve eşyası ile ilgili hükümlere yer verilmiştir.

3.Mal Ortaklığı Rejimi

Bu mal rejiminde eşler ortaklık mallarına elbirliği ile maliktirler.

TMK m. 279 ile sağ kalan eşe öncelikle mülkiyet hakkı tanınmış, ancak; haklı sebeplerin varlığı halinde, sağ kalan eşin veya yasal mirasçıların istemi ile mülkiyet yerine intifa veya oturma hakkı tanınabilmesine olanak verilmiştir.

Mal ortaklığı rejiminin ölüm dışındaki bir sebeple sona ermesi halinde, eşlerden her biri, üstün bir yararın varlığını ispat ederek aynı istemleri ileri sürebilir.

  1. Miras Hukuku’nda Aile Konutu

Her ne kadar aile konutunun süresi evlilik birliğinin mevcudiyetine bağlanmış olsa da TMK m. 652, ölüm sonrası mirasın paylaşılmasında sağ kalan eşe ayni hak tanınması suretiyle aile konutunu ayakta tutmuştur.

Eşler, hangi mal rejimini seçmiş olursa olsunlar miras hukuku kuralı olan TMK m. 652 hükmüne dayanabilir ve ölen eş ile birlikte oturdukları ev ya da ev eşyasının miras paylarına mahsuben kendisine özgülenmesini isteyebilirler.

Sağ kalan eş TMK m. 652/1’e dayanan bir talepte bulunmadıkça hâkim, aile konutu veya ev eşyasının sağ kalan eşe tahsisine karar veremez.

Nitekim, Yargıtay 14.Hukuk Dairesi  2020/ 3509 E., 2021 / 2907 K. sayılı kararında da “Medeni Kanunumuz bu düzenleme ile eşlerin birlikte yaşadıkları konut ve kullandıkları bu eşyalar ile ilgili olarak sağ kalan eşe mal rejimi hükümleri dışında mirastan bir takım haklar tanımıştır. Mal rejimi ne olursa olsun, sağ kalan eşe tereke malları arasında bulunan aile konutu ve ev eşyaları üzerinde yasal miras payına mahsuben mülkiyet hakkı, eğer haklı nedenler varsa mülkiyet yerine oturma veya intifa hakkını isteme olanağı getirmiştir. Ancak bu özgüleme ve alım hakkı bedelsiz değildir. Eğer eşin mirastan payına düşen miktar aile konutunun değerini karşılamıyorsa, eş miras payı dışında kalan aile konutunun değerini ödeyerek onun mülkiyet hakkını talep edebilecek, bakiye değeri ödeyecek gücü yok ise aile konutu üzerinde intifa veya oturma hakkı talep edebilecektir.” şeklinde ifade etmiştir.

  1. Aile Konutunun Şerhi

Türk Medeni Kanunu, aile konutunu düzenlediği 194. maddesini İsviçre Medeni Kanunu’ndan almakla birlikte, bu kanundan farklı olarak, iki farklı fıkraya daha yer vermiştir. Bu fıkralardan biri aile konutu üzerinde “şerh” imkanını sağlayan üçüncü fıkradır. İşbu üçüncü fıkraya göre, “Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesini tapu müdürlüğünden isteyebilir.”

Yargıtay 2.Hukuk Dairesi  2021/ 6971 E.,  2021 / 6531 K. sayılı kararında, bu durumu “İlk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmiş, hükmün davacı kadın tarafından temyizi üzerine, Dairemizin 15.10.2019 tarih, 2019/3066 esas sayılı ilamı ile davalı eşin dava konusu aile konutu olan taşınmazı, diğer davalı …’a satış yoluyla devrettiği, yapılan yargılama ve toplanan delillerle bu işlem sırasında davacı eşin açık rızasının alındığının ispatlanamadığı, buna göre davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde reddine karar verilmesinin doğru olmadığından bahisle hükmün bozulmasına karar verilmiştir. İlk derece mahkemesince bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmiştir.” şeklinde ifade etmiştir.

Tasarruf yetkisi kısıtlamalarına ilişkin TMK m. 1010/son’a göre, “Tasarruf yetkisi kısıtlamaları, şerh verilmekle taşınmaz üzerinde sonradan kazanılan hakların sahiplerine karşı ileri sürülebilir.” Aile konutu şerhi de malikin tasarruflarına değil, diğer eşin rızası alınmaksızın konut üzerinde sonradan ayni hak kazanacak olan kişilere bir engeldir.

Üzerinde şerh olmasa dahi konut, aile konutu niteliğini taşımaya devam edecektir. Nitekim şerh vesilesiyle aile konutu üzerindeki koruma üçüncü kişilere karşı pekiştirilir. Üçüncü kişilerin olası kazanımlarına engel olup olmama eşlere sunulan bir imkandır. Eşler bu imkanı kullanmasalar dahi, aile konutu, sahip olduğu önem nedeniyle yasal olarak korunmaya devam edecektir.

Nitekim Yargıtay 2.Hukuk Dairesi  2021/ 3464 E.,  2021 / 6355 K. sayılı kararında “TMK’nın 194. maddesinde öngörülen sınırlandırma, taşınmazın tapu kaydına aile konutu şerhi konulduğu için değil, konut aile konutu vasfı taşıdığı için getirilmiştir. Bu sebeple taşınmazın tapu kaydında aile konutu şerhi bulunmasa bile o konut aile konutu özelliğini taşır. Nitekim aile konutu şerhi kurucu değil açıklayıcı niteliktedir. Bu durumda; Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi uyarınca malik olan eş tarafından diğer eşin açık rızası alınmadan aile konutu üzerindeki hakların sınırlandırılması durumunda yapılan bu işlemin “geçerli” kabul edilemeyeceği emredici hüküm gereğidir. Diğer eşin geçerli olmayan işlemin iptali için dava açabileceği kuşkusuzdur.” diyerek görüşünü belirtmiştir.

Aynı daire 2021/ 5337 E., 2021 / 6414 K. sayılı kararında “Türk Medeni Kanunu’nun 194/1. maddesine göre, “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.” Bu madde hükmü ile aile konutu şerhi “konulmuş olmasa da” eşlerin birlikte yaşadıkları aile konutu üzerindeki fiili ehliyetleri sınırlandırılmıştır. Sınırlandırma, aile konutu şerhi konulduğu için değil, zaten var olduğu için getirilmiştir. Bu sebeple tapuya aile konutu şerhi verilmese bile o konut aile konutu özelliğini taşır. Zira dava konusu taşınmaz şerh konulmasa da aile konutudur. Eş söyleyişle şerh konulduğu için aile konutu olmamakta, aksine aile konutu olduğu için şerh konulabilmektedir. Bu nedenle aile konutu şerhi konulduğunda, konulan şerh “Kurucu” değil “Açıklayıcı” şerh özelliğini taşımaktadır. Anılan madde hükmü ile getirilen sınırlandırma, “Emredici” niteliktedir. Dolayısıyla bu haktan önceden feragat edilemeyeceği gibi eşlerin anlaşmasıyla da ortadan kaldırılamaz ve açık rıza ancak “Belirli olan” bir işlem için verilebilir.” diyerek kendi görüşünü desteklemiştir. Ayrıca, eşlerin, aile konutu üzerinde şerh koydurma imkanından önceden feragat edemeyeceklerini ve rızalarını ancak belirli bir işlem için vereceklerini ifade etmiştir.

Aile konutu şerhi, tapu siciline güven ilkesine bir istisna değildir. Şerh söz konusu ise üçüncü kişi iyiniyetle bir kazanım gerçekleştirmiş olsa da bu kazanımı korunmayacaktır. Sorun, bu şerhin bulunmadığı durumda üçüncü kişinin iyiniyetinin korunup korunmayacağı noktasındadır. Zira, asıl olan Kanunun iyiniyete sonuç bağladığı durumlarda iyiniyetin varlığıdır. Ancak, Yargıtay, bu durumda dahi iyiniyetin korunmasından yana kararlar vermektedir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu  2014/ 1420 E., 2016 / 210 K. ise sayılı kararında “Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş tarafından, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmemesi halinde, işlem tarafı iyiniyetli üçüncü kişinin 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1023. maddesi hükmünden yararlanacağı kabul edilmektedir.  Bu durum aile konutu olarak kullanılan taşınmazın tapu kaydında, konutun bu niteliğini gösteren şerh olmaması hali ile ilgilidir ve taşınmazın aile konutu olduğunu bilmeyen ya da bilemeyecek durumda olan üçüncü kişinin tapuya güven ilkesinden yararlanması asıldır.” diyerek görüşünü ifade etmiştir.

Bununla birlikte, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2018/ 469 E., 2018 / 1134 K. sayılı kararında “Ancak aile konutuna ait tapu kütüğünde böyle bir aile konutu şerhi yok ise, TMK’nun 1023. maddesi gereğince, tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya somut olaydaki ipotek hakkı gibi bir başka aynî hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur. Burada iyiniyet karinesinden üçüncü kişi yararlanır. Böyle bir durumla karşılaşan malik olmayan eş, ayni hak kazanan üçüncü kişiye karşı TMK’nun 1025. maddesine dayanarak açacağı davada sonuç alabilmek için iki maddi vakıayı TMK’nun 6. maddesi gereğince ispat etmek zorundadır. Bunlardan birincisi, somut olayda üzerine ipotek tesis edilen konutun aile konutu olarak özgülenmiş olduğudur. İkincisi ise, lehine ipotek tesis edilen üçüncü kişinin TMK’nun 1024. maddesi gereğince iyiniyetli olmadığı yani bu konutun aile konutu olarak özgülendiğini bilen veya bilmesi gereken bir kişi olduğu vakıasıdır. Burada ispat külfeti davacıda, yani malik olmayan eştedir. TMK’nun 194/1 maddesiyle aile konutuna getirilen koruma, herkese karşı ileri sürülebilecek ve eşya hukuku ilkelerini ortadan kaldıracak mutlak bir hak değildir. Somut olayla ilgili olmasa bile, genel olarak, şu hususu da ifade etmek gerekir ki malik olan eşin yüzlerce konutu olabilir. Bunlardan hangisinin aile konutu olarak özgülendiği, üzerinde bir şerh olmadıkça anlaşılamaz. Ayrıca uygulamada, iyiniyetli olmayan taleplere de rastlanmaktadır. Bu yüzden, aile hukuku ilkeleri ile eşya hukuku ilkeleri bir arada korunmalıdır. Yine hukuk muhakemesine özgü ispat kurallarının korunmasında da titizlik gösterilmelidir.” diyerek iyiniyeti korurken aile hukuku kurallarını göz ardı etmemiştir. Kurul, her iki kavramı birlikte değerlendirerek somut olay adaletini sağlamaya özen göstermiştir.

Eşlerden herhangi birinin tek taraflı talebiyle tapuya şerh düşülmesi durumunda, işlemin sonucundan diğer eş bilgilendirilecektir. Nitekim TMK m. 1019/1’e göre, tapu memuru, ilgililerin bilgisi dışında yaptığı işlemleri onlara tebliğ etmekle yükümlüdür. Bu durumda aile konutu üzerinde hak sahibi olan eş, tebliğden itibaren bu işleme itiraz edebileceği gibi  TMK m. 194/2 gereği hâkime başvurarak şerhin terkinini de isteyebilir.

Malik olmayan eşin, TMK m. 194/3 gereği aile konutu şerhini tapuya düşebilmesi için, aile konutunun malikiyle resmi nikâhlı evli olduğuna dair belge (evlilik cüzdanı veya evlilik birliğinin devam ettiğini kanıtlayan aile nüfus kaydı örneği) ve konutun aile konutu olduğuna dair belge (muhtar veya apartman yöneticisinden alınacak imzalı belge) ile tapuya başvurması gerekir.

Eşlerin şerh için birlikte müracaat etmeleri halinde konutun aile konutu olduğuna dair belge sunmalarına gerek yoktur. Ancak, bahsedilen konut ile aile konutu olduğu ileri sürülen konutun aynı olup olmadığının tapu müdürlüğünce veya muhtarlıkça tespiti gerekmektedir.

Evlilik birliğinin devamında aile konutu şerhinin kaldırılmasının talep edilebilmesi için;

1- Aile konutunun bu özelliğini kaybetmiş olduğunun ya da yeni bir aile konutunun edinilmiş olduğunun kanıtlanması gerekir.

Evlilik birliğinin son bulması halinde  şerhin kaldırılmasının talep edilebilmesi için;

Malik olan eş tarafından ilgili Tapu Sicil Müdürlüğü’ne;

1- Evlilik birliği ölümle sona ermişse malik olmayan eşe ait ölüm belgesi ya da nüfus kaydı,

2- Evlilik birliği iptalle sona ermişse buna ilişkin mahkeme kararı,

3- Evlilik birliği boşanma ile sona ermişse buna ilişkin mahkeme kararı ibrazı halinde dava konusu taşınmaz malın üzerinde mevcut aile konutu şerhinin terkini gerekir.

Aile konutu eşlerin boşanma sürecinde ve dahi evlilik birliği sırasında yapılacak bankacılık işlemleri/ipotek/kredi/kira sözleşmeleri oldukça önemli bir hukuki kurum olup, aile konutuna dair yapılacak hukuki işlemlerde mutlaka alanında uzman iyi bir avukattan danışmanlık alınmasını tavsiye ederiz.

Av. Burak Temizer- Burak Temizer Hukuk Bürosu- Nişantaşı Şişli İstanbul 

Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir