Borçlunun, üçüncü şahıslar nezdinde bulunan alacağını, alacaklıya ödemesi hükmünü amir İcra İflas Kanunu’nun 89. maddesi, 4. fıkrası ile gerçeğe aykırı bir beyan ile bu ihbarnameye itiraz eden üçüncü şahsın aynı kanunun 338. maddesi atfıyla cezalandırılabileceğini öngörmüştür.
Haciz ihbarnamelerine gerçeğe aykırı beyan ile itiraz eden üçüncü şahısların bu itirazlarının kaldırılması için uygulamada itirazın kaldırılması yoluna gittikleri görülmektedir. Yargıtay, verdiği birçok kararında bu tercihin hukuken yerinde olmadığını, İcra İflas Kanunu’nda böyle bir düzenlemeye yer verilmediğini belirtmektedir.
Nitekim Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 2015/15676 E., 2015/27414 K. sayılı ve 10.11.2015 tarihli kararı ve yine aynı daire 2010/16005 E., 2010/28045 K. sayılı ve 30.11.2010 tarihli kararlarında bu hususu açıklığa kavuşturmuştur :
“Üçüncü şahıs, haciz ihbarnamesine yasal süresi içinde itiraz ederse, alacaklı, üçüncü şahsın verdiği cevabın aksini icra mahkemesinde ispat ederek üçüncü şahsın cezalandırılmasını ve ayrıca tazminata mahkum edilmesini isteyebilir. İcra ve İflas Kanunu’nda haciz ihbarnamesine itiraz edilmesi halinde üçüncü kişiler aleyhine itirazın iptali davası açılacağına ya da itirazın kaldırılması isteminde bulunulabileceğine dair bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bu durumda, alacaklının 3. kişinin 89/1 haciz ihbarnamesine yaptığı itirazın kaldırılmasını istemesine yasal imkan bulunmamaktadır. Mahkemece, istemin açıklanan nedenle reddine karar verilmesi gerekir.”
“Üçüncü şahıs haciz ihbarnamesine itiraz ederse, alacaklı üçüncü şahsın verdiği cevabın aksini icra mahkemesinde ispat ederek üçüncü şahsın hakikate muhalif beyanda bulunmaktan cezalandırılmasını ve tazminata mahkum edilmesini talep edebilir. 3.kişiler aleyhine itirazın iptali davası açılacağına dair hüküm bulunmadığından mahkemece başvurunun reddine karar verilmelidir.”
İcra İflas Kanunu’nun 338. maddeye atıf yapan 89/4 hükmü şu şekildedir.
“Üçüncü şahıs, haciz ihbarnamesine müddeti içinde itiraz ederse, alacaklı, üçüncü şahsın verdiği cevabın aksini icra mahkemesinde ispat ederek üçüncü şahsın 338 nci maddenin 1 inci fıkrası hükmüne göre cezalandırılmasını ve ayrıca tazminata mahkûm edilmesini istiyebilir. İcra mahkemesi, tazminat hakkındaki davayı genel hükümlere göre halleder.”
Yine atıf yapılan 338. maddenin 1. fıkrası ise “Bu Kanuna göre istenen beyanı, hakikate aykırı surette yapan kimse, alacaklının şikayeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” hükmünü amirdir.
Kendisine gönderilen 89/1 haciz ihbarnamesine itiraz eden üçüncü şahsın beyanının gerçeğe aykırı olduğundan bahisle, İcra Ceza Mahkemesi’ne verilecek bir şikayet dilekçesi ile hem cezalandırılması hem de gerçeğe aykırı beyan nedeniyle tazminata mahkum edilmesi talep edilebilir.
İSPAT YÜKÜ
Alacaklının, üçüncü şahsın gerçeğe aykırı beyanına dayanarak başlattığı bu yargılamada ispat yükü alacaklıdadır. Nitekim kanun hükmü ” üçüncü şahsın verdiği cevabın aksini icra mahkemesinde ispat ederek” demek suretiyle ispatla mükellef olan tarafı belirtmiştir. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi de 2015/6366 E., 2015/5761 K. Sayılı ve 13.03.2015 tarihli kararında, ispat yükünün kendisinde bulunduğu alacaklının, iddiasını ispat edememesi halinde davanın reddine karar verilmesi gerektiğini belirtmektedir :
“Dava; üçüncü kişi konumunda bulunan davalının haciz ihbarnamesine gerçeğe aykırı olduğu itiraz etmesine dayalı tazminat istemine ilişkindir. Somut olayda, yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda haciz ihbarnamesinin tebliği tarihi itibariyle borçlunun davalı üçüncü kişi nezdinde kesin nitelikte ve muaccel bir alacağı bulunmadığı anlaşılmıştır. Mahkemece, ispat külfeti kendisinde olan alacaklı, haciz ihbarnamesinin tebliği tarihi itibariyle borçlu şirketin üçüncü kişi kooperatiften kesinleşmiş ve muaccel bir alacağının bulunduğunu ispat edemediğinden davanın reddine karar verilmesi gerekir.”
ŞİKAYET SÜRESİ
338. madde mucibince yapılacak şikayetin süresi, 347. madde gereğince 3 ay ve her halde fiilin işlendiği tarihten itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre ile sınırlı kılınmıştır.
ŞİKAYET MERCİİ
İİK’nın 338. maddesi mucibince yapılacak şikayetleri incelemeye yetkili merci, İcra Mahkemeleridir. Bu tür şikayetlere İcra Mahkemeleri, Ceza Mahkemesi sıfatıyla bakmaktadır. Bununla birlikte, cezalandırma isteminin yanı sıra genel hükümlere göre tazminat talebinin söz konusu olması, her ne kadar soru işareti yaşatıyorsa da Yargıtay 16. Hukuk Dairesi 2010/9150 E. 2011/365 K. sayılı ve 31.01.2011 tarihli kararında Haciz İhbarnamesine gerçeğe aykırı beyanla itiraz eden üçüncü kişinin cezalandırma ve tazminat istemli yargılamasının İcra Ceza Mahkemesince yapılacağını öngörmüştür :
“Sanık, gerçeğe aykırı beyanda bulunma suçundan yargılanmış ve cezalandırılmıştır. Haciz ihbarnamesine verilen cevabın gerçeğe aykırı olduğu iddiası nedeniyle 3. kişinin cezalandırılması isteği cezanın kişiselliği prensibi de dikkate alınmak suretiyle ayrı bir yargılama usulüne tabi olup, tazminat istemi yönünden davanın genel hükümlere göre çözümlenmesi gerekmektedir. Ancak tazminat ve cezalandırılma istemiyle birlikte açılan davalara ceza mahkemesi sıfatıyla bakılacağı gözetilmelidir.”
“Hukuk Genel Kurulu’nun 11.03.1972 gün 1970/496 esas, 162 karar sayılı kararında da belirtildiği gibi, icra hakimi, davanın niteliğine göre hem hukuk ve hem de ceza hakimi sıfatına haiz bulunmakta olup, mahkeme sıfatının tayininde öncelikle cezalandırma isteğinin gözönünde tutulması gerektiği gözetilmeden, İcra Mahkemesine İİK’nın 89/4 ve 338/1. maddeleri uyarınca hem tazminat, hem de cezalandırma istemiyle açılan davada hukuk mahkemesi sıfatıyla yargılamaya devam edilip, HUMK’nın 509. ve 510. maddeleri uyarınca davetiyeler tebliğ edilip, usulüne uygun olarak İİK’nın 89. maddesi gereğince talep edilen tazminat hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi isabetsiz olduğundan” (T.C.YARGITAY 16. HUKUK DAİRESİ E. 2009/3406 K. 2009/4958 T. 6.7.2009)
CEZA YARGILAMASI
İcra ve İflas Kanunu, gerçeğe aykırı beyanla haciz ihbarnamesine itiraz eden üçüncü kişinin cezalandırılacağını hükme bağlamıştır. Burada yer alan “Cezalandırma Yargılaması”nın Ceza Hukuku ilkelerine bağlı kalınarak yapılacağı kuşkusuzdur.
İİK’da yer alan ve bir çerçeve olarak “Gerçeğe Aykırı Beyan Verme” hususunu kapsayan bu suç ile korunan hukuki yarar “kamu güveni”dir. Ceza Hukuku’nun ilkelerine bağlı kalınarak yapılan bu yargılamada esas olan kusur sorumluluğu olup eylem neticesinde alacaklının zarara uğrayıp uğramadığının da suçun sübutuna etkisi bulunmamaktadır.
Kişinin sözleşmeden doğan borcu yerine getirmemesi nedeniyle özgürlüğünden mahrum bırakılamayacağına yönelik hukuki karine nedeniyle, İİK’nın 338. maddesinde yer alan düzenlemenin hukuka aykırı olduğuna ilişkin tartışmalar söz konusu olmuştur. Bu bağlamda, konu Anayasa Mahkemesi’nin önüne gitmiş, Anayasa Mahkemesi 2001/415 E., 2002/166 K. Sayılı ve 21.11.2002 tarihli kararı ile gerçeğe aykırı beyan nedeniyle cezalandırılma öngören İİK’nın 338. maddesinin Anayasaya aykırı olmadığına karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi’nin iptal talebini red gerekçesi, Kanun Koyucunun hangi fiilleri suç olarak tanımlayacağına ilişkin takdir hakkını Anayasaya uygun şekilde kullandığı ve bu anlamda cezalandırılan fiilin sözleşmeden doğan borcun yerine getirilmemesi değil kanunda belirtilen şartların yerine getirilmemesi olmuştur.
Belirtmek gerekir ki, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun AYM kararından önce verdiği, 2001/17-407 E., 2002/133 K. Sayılı ve 29.1.2002 tarihli kararda, çok daha tatminkar gerekçeler ileri sürülmüştür. Söz konusu karar, İİK’nın 338. maddesinde belirtilen cezalandırma yargılamasının çerçevesini belirlemekte ve kişiyi gerçeğe aykırı beyan nedeniyle cezalandırma ihtiyacının nereden doğduğunu açıklamaktadır.
“Bu suç ile, Devletin cebri icra fonksiyonunun yerine getirdiği sırada yanıltılmasının önüne geçilmek, böylelikle, bir yandan kendiliğinden elde edemediği haklarına Devletin cebri icra yöntemi aracılığıyla kavuşmayı uman fertlerin bu hususta kamuya duydukları güven korunmak diğer yandan da fertlerin yasal yükümlülüklerini yerine getirdiği sırada kendilerine kamu tarafından duyulan güvenin kötüye kullanılmasının önlenmesi istenmiştir.”
“Gerçeğe aykırı bildirimde bulunma, borçlunun “başkasına ait mal, alacak ve hakları kendisine aitmiş gibi göstermesi” veya “kendisine ait mal, alacak ve hakları” gizlemesidir. Maddenin kaleme alınış biçiminden de anlaşılacağı gibi, suça konu beyanın yasa uyarınca yapılması gerekli olup yasal bir zorunluluk olmadan yapılan bildirimin “gerçeğe aykırı olması” halinde İİY.nın 338/1. maddesinde yazılı suç oluşmayacaktır. Bu suçun oluşabilmesi için, mal bildiriminin İİY’nın 74. maddesinde gösterilen koşulları taşıması, bildirimin bizzat borçlu tarafından ve gerçeğe aykırı olduğu bilinerek yapılması gerekir. Alacaklının gerçeğe aykırı bildirim nedeniyle zarara uğrayıp uğramaması da suçun oluşumunda etkili değildir. “
“İİY’nın 338/1. maddesinde düzenlenen gerçeğe aykırı mal beyanında bulunma suçu bu belirlemeler ışığında değerlendirildiğinde; bu suçun, yasadan kaynaklanan bir yükümlülüğün yasadaki koşullara uygun ancak gerçeğe aykırı biçimde yerine getirilmesi suretiyle işlenen ve kusur sorumluluğuna dayanan bir suç olduğu, bu suçla korunmak istenen hukuki yararın “kamu güveni” olduğu ve eylem neticesinde alacaklının zarara uğrayıp uğramamasının da suçun oluşumunda etkisinin bulunmadığı dikkate alındığında bu suçun “yalnızca sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğün yerine getirilmemesi ) olarak nitelendirilmesi olanaksızdır. Dolayısıyla, İİY.sının 338/1. maddesinde düzenlenen gerçeğe aykırı mal bildiriminde bulunma suçu, Anayasa’nın 38. maddesine 4709 sayılı Yasa ile eklenen 9 fıkrada öngörülen ve kamu makamlarının kişi özgürlüğünü kaldırma yetkisini sınırlayan yasak kapsamında değerlendirilemez.”
Gerçeğe aykırı beyan nedeniyle cezalandırılması istemi, herhangi bir sebeple konusu kalmış ise, (şikayetten vazgeçilmesi, sanığın ölümü vs.) tazminat isteminin cezalandırma isteminde bağımsız bir şekilde ele alınarak karar verilmesi gerektiği, Yargıtay’ın yerleşik görüşüdür. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, cezalandırma isteminin konusuz kaldığı hallerde, İcra Mahkemesi’nin tazminat istemini yine ceza mahkemesi sıfatıyla incelemesi ve her iki hususu
aynı sıfatla karara bağlaması gerektiğini hüküm altına almıştır.
“İ.İ.K.nun 89/4. maddesine göre “Üçüncü şahıs, haciz ihbarnamesine müddeti içinde itiraz ederse, alacaklı, üçüncü şahsın verdiği cevabın aksini tetkik merciinde ispat ederek üçüncü şahsın 338/1. maddesi hükmüne göre cezalandırılmasını ve ayrıca tazminata mahkum edilmesini isteyebilir. Tetkik mercii, tazminat hakkındaki davayı genel hükümlere göre halleder.” hükmü karşısında haciz ihbarnamesine verilen cevabın gerçeğe aykırı olduğu iddiası sebebiyle üçüncü kişinin cezalandırılması istemi cezanın kişiselliği prensibi de dikkate alınmak suretiyle ayrı bir yargılama usulüne tabi olup, tazminat istemi yönünden davanın genel hükümlere göre çözümlenmesi gerekmektedir. Ceza verilememesi hali tazminata hükmedilmesinden bağımsız bir konudur ve tazminat yönünden bağlayıcılığı bulunmadığı gözetilmeksizin, tazminat talebinin icra hukuk mahkemesi esas defterine kaydedilmesine karar verilmesi isabetsiz olduğundan, temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmekle, hükümün bu yönüyle isteme aykırı olarak BOZULMASINA” (T.C. YARGITAY 16. HUKUK DAİRESİ E. 2010/3032 K. 2010/5246 T. 20.9.2010)
TAZMİNAT TALEBİ
Alacaklı, haciz ihbarnamesine itiraz eden üçüncü kişi aleyhine ceza davası açacağı gibi bu dava ile birlikte tazminata mahkum edilmesini veya cezalandırma isteminden bağımsız bir şekilde yalnızca tazminata mahkum edilmesini de talep hakkını haizdir.[1]
İcra Mahkemesi tarafından yapılacak olan tazminat yargılaması, genel hükümlere göre ve cezalandırma yargılamasından bağımsız olarak ancak yine ceza mahkemesi sıfatıyla yapılacaktır. Tazminat yargılamasının genel hükümlere göre yapılması beraberinde ispat külfetinin iddiada bulunanda/alacaklıda olması hususunu da getirmektedir. Nitekim yukarıda da belirttiğimiz üzere, kanun hükmü, itirazın gerçeğe aykırılığını ispat edebilen alacaklıya talepte bulunma imkanı tanımıştır
Alacaklı, üçüncü kişinin itirazının gerçeğe aykırı olduğunu her türlü delille ispat edebilir:
…üçüncü kişinin gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunu davacı takip alacaklısı ispat etmelidir. Üçüncü kişinin beyanının (itirazının) aksi, İİK.’nun 68. Maddesinde sayılan belgelere bağlı olmaksızın her türlü delille ispat edilebilir
Alacaklının tazminat talebi de aynı şekilde 89/4 ve atıfla 338. madde hükümlerine bağlı kılındığından, İcra Mahkemesi’nde tazminat talebi de 3 aylık ve 1 yıllık hak düşürücü sürelere bağlı kılınmıştır. Ancak, tazminat sorumluluğu haksız fiil sorumluluğundan kaynaklandığı için, alacaklının genel mahkemede bu esasla tazminat isteyebileceği ve genel mahkemelerde yapacağı bu istem için TBK’nın ilgili zamanaşımı sürelerine tabi olduğu öğretide ve uygulamada kabul görmektedir.
[2]
Alacaklının, davalı üçüncü kişiden isteyebileceği tazminat miktarı, 1. haciz ihbarnamesinde istenen miktarla sınırlı olup, üçüncü kişinin takip borçlusuna borcunun daha az olması halinde ise tazminat miktarı en fazla bu kadar olabilecektir:
“İİK’nun 89/4. maddesinde öngörülen tazminat, üçüncü kişinin gerçeğe aykırı beyanından kaynaklanan, haksız fiile dayalı bir taleptir. Tazminat miktarı 1. haciz ihbarnamesinde istenen miktarı aşamaz. Üçüncü kişinin takip borçlusuna daha az borçlu olduğu tespit edilmişse tazminat bu miktar kadardır.” (T.C.YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİE. 2006/19147 K. 2006/22468 T. 28.11.2006)
İcra Ceza Mahkemesince tazminat yargılaması, genel hükümlere göre yapılacaktır. Bu anlamda, davalı üçüncü kişinin takip borçlusuna borcu olması halleri, HMK’nın ilgili hükümlerince incelenecek, gerektiği noktalarda bilirkişi, defter incelemesi gibi delillere başvurularak, üçüncü kişinin itirazının gerçeğe aykırı olup olmadığı belirlenecektir.
İcra Ceza Mahkemesince yapılacak yargılama neticesinde verilecek olan kararın cezaya ilişkin kısmına dair, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Kanun Yoluna ilişkin hükümler, tazminata ilişkin kısmına dair ise HMK’nın Kanun Yoluna ilişkin hükümleri uygulanacaktır. Tazminat yargılaması genel hükümlere göre yapılacağından, verilmiş olan hüküm maddi anlamda kesin hüküm teşkil edecektir.[3]
SONUÇ
Alacaklı, üçüncü kişinin haciz ihbarnamesine gerçeğe aykırı itirazı halinde, itirazın aksini ispatlamak koşuluyla, üçüncü kişinin cezalandırılmasını ve tazminata mahkum edilmesini talep edebilir. İcra Mahkemesi bu yargılamayı, cezalandırma istemini göz önünde bulundurarak, ceza mahkemesi sıfatıyla yapar. Cezalandırma istemine ilişkin, Ceza Hukukunun genel prensiplerine bağlı kalınarak inceleme yapan İcra Mahkemesi, tazminat yargılamasını ise genel hükümlere göre yürütür. İcra Mahkemesinin vereceği kararın cezaya ilişkin kısmı CMK’nın kanun yoluna ilişkin hükümlerine tabi iken, tazminata ilişkin kısmı HMK’nın kanun yollarına ilişkin hükümlerine tabidir.
[1] Prof. Dr. Ramazan ARSLAN; Borçlunun Üçüncü Kişide Bulunan Alacağının Haczi, Haczin Üçüncü Kişiye Bildirilmesi Ve Sonuçları (http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/2150/22315.pdf)
[2] Prof. Dr. Ramazan ARSLAN; a.g.e.
[3] Prof. Dr. Ramazan ARSLAN; a.g.e.